Bayan MeRaklı'nın Dünyasına Hoşgeldin...:)

29 Mayıs 2016 Pazar

Bayan Meraklı..."R" ile!






Ekranlarda, reyting listelerinde ve hatta tüm ülkede fırtınalar estiren-ve tabii benim de kayıtsız kalamadığım- “Survivor” gerçeği…Bir yandan da sosyal medya üzerinden takip ediyorum. Survivor adası şöyle dursun; asıl savaş alanı Twitter’da inanın! Bir tarafta Atakan taraftarları; öbür tarafta “Serkaç! Serkaç!” diye söylenen Semih fanları, Nagihan’ın anneliğini sorgulayan “etikçi” filozof kesim…vs. Kafalar bir milyon!

Tam bu rüzgara kapılmışken yazılarını, yorumlarını beğenerek takip ettiğim Sabah gazetesi yazarlarından TV eleştirmeni Yüksel Aytuğ’un bir yazısı ekranıma düştü. Direkt paylaşıyorum:

“Sizi bilmem ama Yunus Günçe'yi Survivor 2016'da izlerken benim içim burkuluyor. Eğitimi tamam, oyunculuk yeteneği üst düzey... Gelin görün ki, kendini hatırlatmak, kariyerinde yeni bir açılım yapmak için Survivor 2016'ya katılacak kadar çaresiz. Oysa böyle hissetmemeli benim ülkemin 'gerçek' oyuncuları. Bir yarışma sayesinde annesine kombili küvet almak olmamalı o yaşlardaki hayalleri... İsminin nasıl yazıldığını, 40 küsur yaşında, oyun kazandıktan sonra parmak şıklatarak öğretmemeli biz seyircilere. Biz ismini ezbere bilmeli, doğru söylemeliyiz. Yunus'un konsey toplantılarında yaptığı konuşmaları seviyorum. İroniler, ince zeka ürünü esprileri, insanın beyin kıvrımlarında tur atan betimlemeleri aslında onun ne kadar güçlü bir alt yapısı ve genel kültürü olduğunu gösteriyor. Yunus bunca dizi bolluğunun orta yerinde işsiz. Annesinin evindeki bir göz odaya mahkum. Survivor 2016'nın son şampiyonu ise sadece kelle uçurma hareketleri yaptığı ve kamyon arkası cümleleri söylediği için en büyük kanalın, çok önemli dizisinde rol alıyor... Anladınız mı şimdi içimin neden acıdığını?”

Uzun soluklu bir DJ’lik hayatı varmış…Ben Yunus’u 2003 yılında Talat Bulut, Emel Müftüoğlu ve Rojda Demirer’le oynadığı  “Aşk Olsun” dizisinden bilirim. Ama bilirim! 2016 Survivor’undan değil;  ve fakat 2003’ten beri bilirim! Dizide Gökhan karakteriyle bilirdim, artık Yunus Günçe olarak biliyorum..Yunus Günçe hak ediyor! Survivor’da olmasa bile, bu beynini etkin bir şekilde kullanan ve altın bir kalbi olduğu bilgisini aldığım adam çok iyi bir show programı yapabilir! İzlenir..Şahsen takipçisi olurum!

Kas yığını meziyetsizlerin arasında, meziyetleriyle sıyrılan bir “çelimsiz”, ben izleyicin olurum..

NOT: Yunus Günçe fanı değilim!

6 Nisan 2016 Çarşamba

İpana Luxe Perfection Beyazlatıcı Diş Macunu yorumlarım

Doğru makyaj, dolgun kirpikler, bakımlı bir cilt, hacimli saçlar… En önemlisi de beyaz dişlerle sağlıklı, güzel bir gülümseme! Bu yüzden diş bakımına ve beyaz olmasına oldukça özen gösteriyorum. Sürekli yeni ürünleri deneyimlemeyi de seviyorum. Burada raflarda gözüme çarpan ve Amerika’nın en büyük diş macunu markası olan Crest aslında Procter and Gamble’ın Türkiye’de sunduğu İpana markasıyla tamamen aynı içeriklere sahipmiş. Dünyada ilk defa beyazlatıcı bantları üreten bir marka olduğu için 3 boyutlu Beyazlık ailesi oldukça ilgimi çekti. Son zamanlarda market alışverişine gittiğim her mağazada ve televizyonlarda sıklıkla İpana’nın yeni ürünü olan Perfection’a denk gelince ve özellikle 3 günde %100’e kadar lekesiz iddasını duyunca denemek istedim ve hemen aldım.

İpana’nın en hızlı ve en güçlü beyazlatıcı diş macunu ünvanına sahip bu diş macunu ile deneyimlerimi sizlerle paylaşmak istedim. Diş hekimimin de daha beyaz bir diş için önerdiği İpana 3D White Perfection ile güvenle, bembeyaz gülebiliyorum.

Perfection diş macunu 3 Boyutlu Beyazlık ailesinin en ileri ve etkili beyazlatıcı diş macunu teknolojisini içeriyor. Böylece diş minesine zarar vermeden sadece 3 günde diş yüzeyindeki lekeleri %100’e kadar etkin biçimde çıkarıp ve bembeyaz bir gülümsemeye sahip olmamızı sağlıyor.

Performansına gerçekten çok şaşırdım. Etkisi inanılmaz! İlk kullanımdan itibaren bile diş yüzeyindeki lekeleri çıkarma etkisini farkediyorsunuz. Keskin nane tadıyla ferahlığı sağlıyor, böylece uzun süre ferah bir nefese de sahip oluyorsunuz. Beyazlatma etkisi bu kadar iyiyken diş mineme hiç bir zarar vermediğini bilmek de çok güzel.

Procter and Gamble’ın tüm dünyada pazara sunduğu en gelişmiş beyazlatıcı diş macunu olan 3 Boyutlu Beyazlık Luxe Perfection İpana ile Türkiye’de de raflarda yerini aldı. Denediğinizde bana hak vereceksiniz:) Kullanmadan kesinlikle inanmazdım, deneyince etkisini gördüm ve mükemmel sonuç aldım.

Tam bir bakım sağlamak için aynı ailenin Oral-B 3D White Luxe ağız bakım suyunu da kullanıyorum. O da diş macunu ve fırçasının ulaşamadığı alanlardaki lekeleri bile çıkararak uzun süre, keskin bir ferahlık sağlıyor.

Unutmadan küçük bir not ekleyeyim; P&G ve İpana ürün performansına o kadar güveniyor ki, memnun kalmazsanız paranızın 2 katını iade ediyor. Bu nedenle beyazlatıcı etkisini kendiniz de görün diye bence gerçekten denemeniz gereken bir ürün.

Ürünü satın almak isterseniz tıklayınız!

P.S. Bana bu bilgiler yetmedi, ağız ve diş sağlığı üzerine daha çok şey merak ediyorum diyenleri aşağıdaki siteye alalım.  
http://www.agizbakimuzmani.com/

#ipanaperfection  #gülüşünügöster

İçerik Kaynak: http://kokoshgirl.com/
Video Kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=B7MDJzarokU

 

Bir boomads advertorial içeriğidir.

8 Şubat 2016 Pazartesi

"AMERİCANO&LOVESEAT" vs "WALK WALK WALK"

“Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.” malum! 30’lu yaşlara ayak basınca 45 kiloyu görmüş biri olarak düşündüm “Bunun sonu 70’i bulur mu?” diye..Sol ayak tarak kemiğimde de bir haftadır geçmeyen bir ağrı olunca kendime bir spor bulup uzanmaktan yapıştığım loveseat tarzı koltuğuma veda etmeye karar verdim! Güneş doğmadan kalkmalıydım, uygun bir spor yapmalıydım, kahveyi azaltıp kahvaltı alışkanlığı edinmeliydim…vs..vs!

Beden eğitimi dersleri “Beden dersinden de bırakamam ki şimdi..” diye düşünen öğretmenlerim sayesinde hiç zayıf gelmedi evet; evet ama hakkım verilseydi şimdi ortaokulda beden eğitimi dersini geçmeye çalışıyordum! Abartmıyorum o kadarım! Topu tutmam gereken yerlerde toptan kaçtığımı, denge tahtasının üzerinde bir yerden bir yere bir arkadaşın elinden tutarken geçip geri dönemediğimi fark ettiğim anda, basketbol topunu arkadaşın kafasına çarptığım vakitte fazla zayiyat vermeden imdadıma ufak bir ortopedi operasyonu yetişti! Evet artık bir süre muaftım..Ya sonra? “Acaba sonra da diğer ayağı mı kırsak?” diye düşünürken okulun müzik öğretmeni koroya solist aradığını duyurdu! Hayatımın fırsatıydı..Ün-şan-şöhret? Bana ne! Beden eğitimi dersinden kurtulsam yeter! Bülbül gibi şakıyamasam da hoca sağlam bir kulağım olduğunu söyledi ve beni koroya aldı! Siz yaptığımı yapmayın! Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur!


“WALK..WALK..WALK..”



Bir süre “yatışı en bol spor” olarak algıladığım pilatesle ilgilendim..45 dk ne kadar uzundu öyle! Sayın Ebru Şallı’dan sonra zaten ben artık minderlerde duramazdım! Zirvede bıraktım! Sevgili ablam Sen de İncel’ in de tavsiyesiyle “Leslie ile yürümeye” karar verdim. Öyle odanın içinde yarım metre yerde 1 mil yani yaklaşık 1,5 km yürüyecekmişiz..Vay! 1 mili 2 ve 3 milleri var. Kapasitemi zorlamadan 1 mil ile başladım. O da ne 15 dk! Süresiyle beni benden alan bu egzersizin havası birkaç gün önce NTV’de gördüğüm bir egzersizle söndü gitti!



YAŞASIN MERT GÜLER!


Bilen bilir NTV’de Dr Cihan AKSOY’un hazırlayıp sunduğu “Canım Doktor” isimli bir program var. Konuğu da ünlü pilates ve yoga eğitmeni Mert GÜLER! Mert hoca spor yapmak için kalkmak gerekmez oturarak da bu iş olur diyerek seyircilere koltuklarında bir takım spor hareketleri yaptırarak mest etti gönlümü..Yav madem kalkmak gerekmez ben de Leslie’le neden her sabah yollara revan oluyorum? Gittiğimiz de bir yer olsa! Mert hocamla oturmaya karar verdim! Yatarak spor bulana kadar Mert Hoca’nın en gözde öğrencisiyim…

Şu anda bu yazıyı “loveseat”imde “Americano”mu yudumlayarak yazıyorum şükredin…

NOT: İşin esprisi bir yana “Leslie” ile yürümeye devam. Tam bana göre..Tavsiye ederim!



1 Haziran 2015 Pazartesi

GELELİM FASÜLYENİN FAYDALARINA!



Ben dedim size değil mi ama; “kurufasülye” diye!? “Fukara yemeği” olarak uzun yıllar tanınan bu müthiş yiyecek, bir süredir “lüks” sınıfına tabi oldu bildiğiniz üzere..Artık lüks restoranlara gidip “senfoni dinletilerek yemlenmiş tavuğun suyuyla buharda pişmiş pirinç yatağında kurutulmuş Konya fasülyesi” yiyeceğiz garanti! Heyecanlanmayın yahu! Bizim pilav üstü kuru fasülye bu…

Dicle Üniversitesi Bilim ve Teknoloji Uygulama Ve Araştırma Merkezi (DÜBTAM) sağlığımızı ilgilendiren bir araştırmaya imza atmış. Bu araştırmaya göre özellikle kış aylarında bizi bizden eden enfeksiyon hastalıklarının (Benimki baharda oldu ya neyse!) geç iyileşmesinin temelinde çinko eksikliği yatıyormuş. “Geçen gün soğan doğrarken elimi kestim, hala iyileşmedi!” diye yanıp yakılanlarında sorununun temelinde çinkonun yoksunluğu yatıyormuş! Sebzeleri de haşladığınız zaman suyunu mutlaka kullanın demiş bu araştırma! Sebze seviyorsanız sıkıntı yok; ama etçil arkadaşların “Poff!”unu duyar gibiyim! Hatta bazılarınız “Gelin olana kadar yarası geçer ehuehue..” diye sulandırabilirsiniz! Sulandırmayın! Sebze suyu tüketin!

Yiyecekleri mümkün olduğunca az ısıyla yapacakmışız bir de! Vitaminleri, minareleri ölüyormuş!  Ahhh benim bu ileri görüşüm! Ah benim engin beslenme bilgim! İşte size çiğköfte!


Benim enfeksiyon baharda oldu baharda! Zamanlama hatası…

30 Mayıs 2015 Cumartesi

HAYALLER-HAYATLAR-NETİCE...



“Mart kapımıza dayandı.” derler ya; sahi Haziran’ın kapısına mı dayandık?

Son günlerin gözde bir söylemi var duymuşsunuzdur: “Gelmeyen Yaz yapmışlar!”  Çoğunluk tatil planlarını “Yaz gelecek!”  diye bu haftalar üzerine kuradursun; “Ege’nin hangi kıyısı benim olsun.” desin; meteoroloji “Evinizde oturun!” diyor resmen!

15 dakikalık çarşıya gidilecek hava yok; hangi kıyı, hangi koy? Günün 10 dakikası balkonda oturup çay-kahve keyfi yapabiliyorsan şükret..Yazlıklar gardıroplara dizildi giyilemiyor...Oturduğum sitenin havuzu temizlenmedi bile, ne yazlıkçısı?

Nedeni konusunda eskiler ikiye ayrılmış durumda. Bir kısmı “Kıyamet alameti bu.. Her yer mayo-bikini.” derken; diğer bir kısım “Global ısınmaya bağlı klimatik değişiklik!” diyor. Çoğu seçmenin tatile gitmek yerine sandıklara gidebileceğini düşünerek ben de netice “muhtemel politik değişiklik” diyorum..


Limonlu dondurma niyetine yapayım bugün kahvemi..Size iyi yüzmeler!

29 Mayıs 2015 Cuma

BU İŞİ HUKUK ÇÖZER!

Merhaba sevgili takipçilerim…

Uzun bir aradan sonra ben yine sizlerleyim! Malum pek de merkezi olmayan (adının içinde “köy” geçiyor!) ; ama bir metropolün kuyruğu diyebileceğimiz bir yerde yaşıyorum..O metropole ulaşabilmek için dolmuş-otobüs arası mekik dokuyoruz çok şükür! Velhasıl iş-güç çokkkk! Yorgunum yorgun! Bunun yanında bir de boğaz taraflarına (Evet boğaz! “Boğaz” değil..Çok gereksiz gibi duran, ancak ağrıyınca aklımıza gelen, aslında kafayla gövdeyi birbirine bağlayan o ulvi bölge!) gözümle göremediğim, doktorun ısrarla “Var!” dediği (Belki de beni muayeneden sonra, psikiyatr bölümündeki arkadaşıyla sohbete gitmiştir!)  ; malum reklamda “Kötüyüm ben kötüyüm!” diye sevimlice şarkılar söyleyen canlı yerleşmiş! Kaldığı yeri dar bulup şişirmeye çalışıyor! Yüzsüzce…

Hakaretlerimi hak ediyor arkadaşlar…Geldi fark ettik! Limon verdik ; sarımsak ikram ettik ; zencefilli adaçaylarıyla muamele ettik yok! Ülkemize özgü tüm misafirperverliğimize rağmen yaranamadık densize…İlla ki antibiyotik istiyor! Onu da aldık..Sabah içiyoruz uykumuz geliyor ; uykuyu dağıtana kadar 12 saat geçmiş sarhoş gibi. Akşam yine iç ; tv karşısında uyukla! 


Bekliyoruz! “herkesi hasta eden kötü yeşil canavar” yatılı olarak devam ederse, savcılık paklar bu işi! Hadi geçmiş olsun!

"Fesleğen Soslu Külçe Altın Pişirdim Şekerim..Buyur gel!"



Merhaba sevgili takipçiler…

Aslında bugün için başka planlarım vardı..Mesela şiş boğazımla yutmaya çalışarak kahve içmek, antibiyotiğin etken maddelere verdiği yetkiye dayanarak midemi bulandırması eşliğinde yaz meyveleri tıkınmak, ve başlayıp başlayıp yarıda keserek izlemeye çalıştığım “Game of Thrones”a devam etmek gibi…Ama internette dolaşırken ilgimi çeken bir haber gördüm sizinle paylaşayım dedim. Konu mu ?Japonların müsrifliği!  Yiyecekleri yutamayan bendenizin gözü yemekten başka bir şey görüyor mudur sizce? Açım aç!

Gördüğüm nefis yiyeceklerden biri  Matsutake mantarıydı arkadaşlar! Mantar olarak Japonya’da doğmuş bu oluşum ilerleyen günlerde ve aylarda minyatür bir ağaca benziyor diyebilirim..Okuyunca aklıma Japon çizgi filmleri geldi. Çekik gözlü bu arkadaşlar çizgi filmlerinde kocaman gözleriyle boy gösterirken;  kısacık boylarına inat upuzun mantarlar da üretmişlerdir! (Psikoloji bilimine ait engin bilgilerimi ben kuru fasülye-pilav, menemen, mantı, tereyağlı İskendere borçluyum! Hala beyin göçü yaşıyoruz..İlginç!) Az bir miktarı 1000 dolarmış bu arada..

Yiyecekerden bir diğeri de yine Japon milletine ait Wagnu etiymiş…Bu et, henüz sığır halindeyken sadece birayla besleniyormuş…”İçip-güzelleşen”  bu sığırlara hergün masaj yapılıyormuş bir de..Koçun yanına yaklaşabilsem ben de kurbanda benzer muameleyi bizimkine yaparım da nerdeee..2800 dolar bu ehli keyif canlı.. Mönünün sonunda “açık arttırmayla” satılan Yubari Kavunu var ki tatlı niyetine, bu konulara hiç girmeyelim!

Çiğköftenin acısının çakralarımı açmasıyla, sizlere sosyo-ekonomik tezimi sunuyorum: Tüm sene otur pilav, kalk balık, yan dön yeşil çay moduyla yaşayan Japonların, o ekonomik durumla senede bir kere hovardalık yapması mümkün ve makuldür! Üç bin yedi yüz elli yedi yıl sonra ülkenin ekonomik refah seviyesi tavan yapıp da ; parayı nelere harcayacağınızı bilemezsiniz aklınızda bulunsun..Maksat kamuya hizmet efendim!

Çek usta ordan bir buçuk pilav üstü kuru!